Sayfalar

28 Ekim 2012 Pazar

Evde balık pişirmek: Fırında Lüfer

Bu sene balık sezonuna şanslı başladık. Önce palamut gayet bereketli bir şekilde sularımıza ve sofralarımıza konuk oldu. Yavaş yavaş mevsimi gelen, bence balıkların sultanı lüfer de bu aralar gerçekten bol ve inanılmaz fiyatlara bulunabiliyor.

Bundan yararlanmamak olmazdı elbette :)

 
Dün akşamüstü Kadıköy çarşıya attık kendimizi, Lüfer tezgahlarda bol bol bulunuyor, fiyatı da tanesi 10 TL!!! Hemen kaptık iki tane, hızımızı alamayıp biraz da meze aldık, taptaze rokalarla cherry domateslerden de bir salata hazırladık, zeytinyağı, limon ve nar ekşilisinden.... Rakısız gitmezdi, gitmedi :)

Neyse, balığı anlatacaktım, dikkatimi dağıtmayın :)

Bu sefer iş çok kolay...

- 2 adet lüfer (temizlenmiş elbette)
- 4 ince limon dilimi
- 4 defne yaprağı
- 2 kalın dilim soğan
- Cajun baharatı
- az da zeytinyağı

Önce fırını 200 dereceye ısıtıyorum. O ısınırken iyice yıkadığım balıkların kafasının ve gövdesinin içine birer defne yaprağını koyuyorum. Balığın içine ve dışına da birer dilim limon yerleştiriyorum. Fırına koymadan önce balıkların dışını az bir zeytinyağıyla yağlıyorum. Birer dilim soğanın da üzerini cajun baharatıyla tatlandırıp aynı tepside fırına atıyorum. Yaklaşık 25 dakika sonunda tabaklardaki manzara işte bu... Afiyetler olsun :)



 
 


27 Ekim 2012 Cumartesi

Antrikotlu Cheese & Steak Sandviç

Bazen canım güzel bir sandviç yapmak istediğinde kullandığım bir tarifle bugün sizlerleyim.

Sandviç denen arkadaşı kim icat ettiyse nur içinde yatsın, hem çok lezzetli hem de çok kolay tarifler yapmamızı sağladı çünkü.

Normalde ekmek içine ne koysanız gider neredeyse, ama buna biraz tarz ve ekstra lezzet katmamızın niye sakıncası olsun ki? Ben bu sandviçi biraz önce yaptım ve bir güzel gitti ki sormayın. En fazla da 15 dakika sürmüştür, ki bu lezzette bir yemek için kesinlikle değer bence. İki kişi yenecek pratik bir öğlen yemeği için kesinlikle öneriyorum. Hatta akşam yemeği olup yanında güzel bir kırmızı şarapla bile denenebilir, o kadar lezzetli, iddia ediyorum :)

Önce malzemeler:

- 250 gr civarı kalınca kesilmiş bir dilim antrikot
- 1 adet mümkünse kalın kabuklu baget ekmeği
- 1 adet orta-iri boy kırmızı soğan
- 1 adet yeşil biber
- tuz, taze çekilmiş karabiber
- 1 çorba kaşığı tereyağı
- 1 dilim dil peyniri
- tercihinize göre sos (tabasco, bbq sos veya hardal)

İşe kırmızı soğanla başlıyoruz. Kaliteli bir teflon tavada tereyağıyla birlikte yaklaşık birer parmak kalınlığında halkalar halinde kestiğim soğanları orta ateşte çevirmeye başlıyorum. Üzerine de biraz tuz gezdiriyorum. Her tarifte söylüyorum, yine söyleyeyim, deniz tuzu kullanmaya gayret edin. Rafine sofra tuzları çok fazla katkı içeriyor, bunları kullanmayın. Soğanlar yavaş yavaş pişerken biberi de dilimliyorum ve tavanın bir kenarına atıyorum. Soğanlar ve biberler iyice karamelize olana kadar kendilerini ara sıra çevirerek pişirip, bir kenara alıyorum.

Sıra esas oğlanda. Antrikotun iki tarafını tuz ve taze çekilmiş karabiberle iyice tatlandırdıktan sonra aynı tavaya atıp, altını biraz kısıyorum. Maksat soğan ve biberlerin lezzeti de iyice geçsin ete :)

Bu arada bageti ikiye bölüp, sandviç yapmak için kenarlarından derin bir kesik atarak işe devam ediyorum. Dil peynirini elimle uzun ince iplikler halinde bölüp ekmeğin içine düzgün bir şekilde yerleştiriyorum. üstlerine soğan ve biberleri de yerleştirip, peynirler biraz erisin diye tost makinasında ısıtıyorum.

Bu arada antrikotumu da her iki tarafı da hafif ateşte 5'er dakika civarı çevirerek pişirip kenara alıp biraz bekletiyorum. Amaç, et pişerken kaynamaya başlamış sularının biraz kendilerine gelmeleri. Manzara şöyle bakın:


Üzerine de özellikle favorim olan Tabasco Smoked acı sos döktüm bu etin bol miktarda, harika bir lezzeti var bu sosun, kesinlikle tavsiye ediyorum. Bu sandviçe farklı olarak güzel bir hardal veya bbq sos koyabilirsiniz, hepsi yakışır, ama mesela mayonez veya ketçap kullanmanızı kesinlikle önermiyorum, çok yavanlaştıracaklardır sandviçinizi.

Et ile ilgili her yazımda söylüyorum, yine söyleyeceğim, etinizi çok pişirdiğiniz zaman yumuşaklığını ve o güzel sularını kaybedersiniz, bunu yapmayın. Eğer alışık değilseniz zor gelecek biliyorum ama et az piştiği zaman daha güzel bana inanın. Benim sandviçte kullandığım nefis antrikotum bakın nasıl göründü dilimlediğimde...



Peynirler biraz eridikten sonra ekmeğimiz de hazır demektir. Yaklaşık yine birer cm kalınlıkta dilimlediğim antrikotları ekmeklere güzelce yerleştiriyorum. İşte son nokta... Bu sandviçi zevkle yiyeceksiniz, emin olabilirsiniz. Afiyet olsun!!!!
 

4 Ekim 2012 Perşembe

Rokfor Soslu Bonfile

Bir süredir pek fazla bloga zaman ayıramadım yine. Neyse ki dün geçenlerde yaptığım bir iki yemeğin fotoğraflarını bilgisayara yükledim nihayet, hazır yüklemişken de yazmaya başladım...

Bonfile... Etlerin bence en güzeli. Hem yağsız, hem de yumuşacık. O kadar da kolay ki pişirmesi, tek yapmanız gereken kalın dilimler kestirmek, ve asla ama asla dövdürmemek. İçi kırmızı kalmalı, eğer sevmiyorsanız bile bir şans verin, asla pişman olmayacağınızı garanti ederim. Vaktiyle Bursa'da yaşadığım dönemde, bir başka bonfile versiyonuyla arkadaşlarımı bir seferinde buna öyle bir alıştırdım ki, her seferinde daha az pişirmemi istediler desem yalan olmaz. O döneme ait "Evren bize yemek yap" konulu mailler bugün bu blogun temelini oluşturdu demek yalan olmaz :)

Gerçekten bizim Türk alışkanlıkları eti çok ama çok pişirmek şeklinde, bu bazı etlerde kabul edilebilir, örneğin bir kuzu incik... ama bonfile, antrikot, t-bone v.s. etler çok piştiği zaman lezzetlerinden çok şey kaybediyor. Onun için böyle etler yapacaksanız çok fazla pişirmemeniz gerektiğini unutmayın.

Rokfor peyniri, normalde tek başına kolay kolay yenebilecek bir peynir değil, kuvvetli kokusu ve tadı herkesin hoşuna gitmeyebilir. Ama etin yanına en yakışan lezzetlerden biri de bu sos. Hazırlaması da çok kolay. Aşağıda gördüğünüz tabakta hazırlanması en uzun süren şey patatesler oldu, onları da kızartmak yerine fırında pişirdim, 15-20 dk kadar sürdü pişmesi... Gerisi bir kaç dakika.

Patates kızartması bu tür et yemeklerine çok yakışır, ben dediğim gibi kızartmadım aslında, daha hafif olsun diye fırında tepsiye geniş geniş dizdiğim patatesleri 240 derecede yaklaşık 20 dakika pişirdim. Kızartma kadar lezzetli, ama çok daha hafif. Bu arada patatesleri de büyük marketlerde bulabileceğiniz ince çubuk patateslerden almıştım, hem daha çabuk hazır oluyor hem de çıtır çıtır... Bak acıktım şimdi düşününce bile :)

Tarif iki kişilik yine her zamanki gibi... Ama sos biraz fazla bile gelebilir iki kişi için, yani 3-4 kişilik bir miktar et için aşağıdakiyle aynı miktarda sos hazırlamanız yeterli olacaktır.

Malzemelerle başlayalım:

- 4-5 kalın dilim bonfile (bonfilenin kalın tarafından, her biri 1,5-2 parmak kalınlığında kestirin)
- bir paket hazır krema
- 80-100 gr rokfor peyniri
- tuz, karabiber
- istediğiniz miktarda hazır kızartmalık patates

Çok fazlasını mı beklediniz yoksa? Dediğim gibi çok basit bir tarif bu aslında.

Önce en uzun sürecek olan patatesleri bir fırın kağıdı üzerinde tepsiye dizip, önceden 240 dereceye ısıttığım fırında pişirmeye başlıyorum. Bir yandan da bonfilelerin her iki tarafına bol mikltarda tuz ve karabiber serpiyorum. Karabiber kesinlikle taze çekilmiş olmalı, tüm marketlerde kendinden değirmenli biberleri bulabilirsiniz, özellikle de renkli olanlardan mutlaka evde bulundurun. Etler tuz ve karabiberi çok sever, benden söylemesi :)

Sonra önce sosla başlıyorum. Bir sos tenceresinde bir paket kremayı koyup hafif ateşte ısıtmaya başlıyorum. Aynı zamanda benim meşhur ızgara tavasını da ısınması için altını açıyorum. Krema ısınıp kaynamaya başladığında rokforu içine ufalayıp, altını iyice kısıp karıştırmaya başlıyorum. Peynir eridikten sonra içine bol miktarda taze karabiber çekiyorum. Altını olabilecek en az şekilde açık tutarak ara sıra karıştırmaya devam ederken, tava iyice ısındığından dolayı artık etlerimi de pişirmeye başlıyorum. Her iki taraflarını 3-4 dakika pişirmek yeterli olur. Eğer biraz daha iyi pişsin derseniz 5-6 dakikayı yine de geçmeyin derim, bu et içi çok pişmeden yenmeli kesinlikle.

Etleri ve patatesleri tabağa aldıktan sonra, etlerin üzerine istediğim kadar sos döküyorum. Son süsleme olarak ben bu sefer evde başka birşey olmadığı için tane karabiber serptim, varsa ufak taze biberiye dalları da çok şık duracaktır.

Yapması gerçekten çok kolay, lezzeti de gerçekten mükemmel, mutlaka deneyin. Yanına da güzel bir kırmızı şarapla her türlü restoranda yiyebileceğinizden çok daha keyifli bir akşam yemeği sizi bekliyor olacak, nasıl olsa siz yaptınız, daha güzel ne olabilir :)

Afiyet olsun...


Kıymalı Makarna

Makarna kendimi bildim bileli ilk yaptığım yemek. Elbette peynir ekmeği saymazsak... Sanırım ilkokul 3 ya da 4'teydim, annemin toplantısı vardı ve ablamla acıkmıştık, birlikte makarna yapıp yemiştik acıkınca...

Yıllar içerisinde makarna konusunda çoook farklı denemeler yaptım. Herhalde bugüne kadar en sık yaptığım yemek oldu. En sevdiğim formül de kıymalı, sarmısaklı, domatesli... Yeme de yanında yat...

Makarna ile ilgili çok sayıda pişirme yöntemi var aslında, bazısı suya biraz tuz biraz zeytinyağı koydurur, bazısı çok pişirtir, bazısı az pişirtir, ama İtalyanların bu konudaki yöntemleri en doğrusu sanırım, zaten adamlar bulmuş makarnayı, haklarını teslim etmek ve onların yöntemini izlemek lazım.

Bir paket makarna kullanacaksanız, kesinlikle büyük bir tencere, bol bol su (5 lt kadar) ve bol bol bol tuz kullanın (ben tahminen 2-3 çorba kaşığı deniz tuzu kullanıyorum, daha bile fazla olabilir). Makarnanın ne olduğu çok önemli, marka vermek istemiyorum ama iyi kalite, fiyat olarakta nispeten biraz daha diğerlerinden fazla olan makarnalar var, kesinlikle bunlardan kullanmanızı öneriyorum.

Sos için gereken malzemeler kolay:

-1 adet orta boy kuru soğan
-400-500 gr. dana kıyma (az-orta yağlı)
-6 adet domates (veya üşenenler için bir paket domates püresi)
-4-5 diş sarmısak
-1-2 çorba kaşığı zeytinyağı
-bol miktarda taze karabiber
-isteğe bağlı miktarda kırmızı biber, köri

Makarnayı pişirmek işin püf noktası. Dediğim gibi, İtalyanlar ne diyorsa doğrudur konu makarna olduğunda. Bol su, bol tuz. Başka bir şeye gerek yok. Makarnayı atmadan önce suyun iyice kaynamasını beklemek lazım. Çünkü makarnayı attığınız anda bütün o fokurtular ortadan kalkacak. Makarnayı ben "al dente" seviyorum, yani hafif dişe gelmeli. Onun için de örneğin makarnanızın paketinde 10 dk pişirin diyorsa, 1-2 dk erken bırakmak ve 8-9 dk haşlamak lazım. Tercih meselesi ama ben böyle daha çok seviyorum, denemenizi öneririm.

Sosu pişirmeye başlamak için, suyu ateşe koyduktan sonra 5 dakika beklemek yeterli. Yaklaşık aynı sürede hem sos hem makarna hazır olacaktır.

Tavaya önce zeytinyağı ve küp küp kestiğim soğanı koyup soğanları kavurmaya başlıyorum. Soğanların rengi dönünce kıymayı da ekliyorum. Orta ateşte kıymayı güzelce kavurduktan sonra domatesleri içine rendeliyorum (veya domates püresini içeri döküyorum). Bir kaç dakika domatesleri iyice eritene kadar sık sık karıştırarak kavurmaya devam ediyorum. Sonra önceden soyduğum sarmısakları son 3-4 dakika kala sosun içine rendeliyorum. Ben sarımsağın tadını çok sevdiğim için sonlara doğru koyuyorum ki çok fazla tadı gitmesin. Siz tercihinize göre daha önce de koyabilirsiniz. Sosun altını kapatmama yakın kalan baharatları ekliyorum. Bol taze çekilmiş karabiber şart. Gerisi keyfinize, zevkinize kalmış.

Makarnayı ateşten aldığınızda süzmeden önce içine bir bardak kadar soğuk su daha ekleyip, bir kaç defa çalkalayıp öyle süzebilirsiniz. Bu yapışmayı biraz daha azaltır. Zaten al dente pişirilen makarna çok fazla yapışmıyor. Sosu koymadan önce de eğer biraz zeytinyağı gezdirirseniz o yapışma sorunu tamamen çözülür, lezzet olarakta güzel bir katkı yapabilirsiniz. Suyu süzdükten sonra da sosu makarnanın üstüne döküp, iyice karıştırdıktan sonra servis yapabilirsiniz.

İşi abartmak isteyenlere tavsiyem, özellikle taze parmesan rendeleyip üzerine serpemeleri... Parmesan pahalı arkadaş diyenler, o zaman güzel eridiğine emin olduğunuz bir taze kaşarı rendeleyerek (veya izmir tulumu) kullanabilirsiniz...

İşte makarnamız böyle bir görüntü sergiliyor...

Afiyet olsun!!!!








24 Haziran 2012 Pazar

Peynir...

Çocukluğumda da bugün de sütle aram pek olmadı, anlaşamadık bir türlü... Ama peynirle ilişkilerim o kadar iyiydi ki, sanırım pek sorun olmadı kalsiyum açısından...

Bir iki peynir önerisi yapacağım, amaç reklam değil, sadece ağız tadı...

Doğruluk Ezine...

Bu markayı bana keşfettiren Alper paşama ne kadar teşekkür etsem az.. Ezine peyniri zaten her zaman lezzetli ama bu başka bir olay... Bazı peynirler vardır, yerken canınız rakı ister, işte bu arkadaş bunların elebaşı...

Pınar Cheddar...

Tost sevmeyen yoktur, hele güzel bir tost ekmeği varsa, tercihe göre biraz da sucuk, nispeten hafif ama çok lezzetli bir yemek alternatifi... Burada da pınar cheddar kesin favorim... Erime yeteneği ve lezzetiyle her zaman harika...

İzmir tulumu...

Bizim Ankara'da Çayyolu pazarında bur peynirci var, onun sattığı bir "baba izmir tulumu" var ki, yemeye kıyamazsınız, o kadar lezzetli... İzmir Tulumu'nu güzel kılan, lezzeti kadar, eğer isterseniz tost ve sandviçlere olan katkısı... Kıyabilirseniz tabii :)

Hellim...

Kıbrıs kökenli bu peynir iki şekilde süsler soframı... Ya ızgara olarak, ya da makarnada... Her iki durumda da önerim, genellikle çok tuzlu bir peynir olduğu için mümkünse en az 2-3 saat, ideali bir gece hellimi suda bekletmek... Izgarası için mangal imkanı varsa zaten sorun yok, yoksa, az zeytinyağı gezdirilmiş bir tavada hellimi kızartın... Ana yemek bile olacak kadar lezzetli olacak ona emin olun... Ya da yeni haşladığınız bir makarnaya da rendeleyebilirsiniz... O kendine has dokusuyla makarnaya çok yakışıyor...

Parmesan...

Peynir aleminin kralı parmesan, onu anlatmaya satırlar yetmez... Doğal olarak İtalyan mutfağının vazgeçilmez parçası olan Parmesan, makarna, pizza, lazanya ve salatalar kadar, şarap yanına kendi başına da enfes bir eşlikçi...

Dil peyniri...

Erime kapasitesi sayesinde yine tost gibi yemeklerin baştacı bir malzeme de dil peyniri... Bu aralar Tahsildaroğlu Dil Peyniri kesin favorim, nefis bir peynir...

Peynirler konusunda şimdilik bu kadar, zaten tariflerde kullandıkça daha detaylı anlatmaya çalışacağım :)

Afiyet olsun...

16 Haziran 2012 Cumartesi

Humus

Meze serimizin bu günkü son tarifi, içlerinden en uzun ve zahmetli hazırlananı... Humus... Evet, bu çok lezzetli arkadaşı hazırlaması oldukça uzun sürüyor, ama inanın değer...

Humus tariflerini araştırırken rastladığım bir bilgiyi de sizlerle paylaşayım, humusun hazmının zor olduğu söyleniyor, o yüzden çok fazla yapmamakta fayda var...

Önce malzemeleri sayalım adet olduğu üzere...

-1 küçük bardak nohut
-2-3 çorba kaşığı kaşığı tahin
-1-2 çorba kaşığı zeytinyağı
-1 limonun suyu
-2 diş sarmısak
-1-2 çay kaşığı kimyon
-1-2 çay kaşığı pul biber
-1-2 çay kaşığı tuz

Öncelikle, nohutları bir gece önceden bir tencereye su doldurup bunun içine atıyorum. En az 12 saat suda beklettiğim nohutları, önce bu suyu döküp yeni su doldurarak haşlıyorum. Nohutların iyice haşlandığını anlamak için, çatalla alıp tadına bakabilirsiniz, çatal rahatça battığında bizim için yeterince yumuşamış demektir.

Haşladığım nohutların suyunu süzüp, soğumaları için biraz bekliyorum. Soğuduktan sonra işin en zahmetli kısmı başlıyor... Nohutların tek tek kabuklarını soymak gerekiyor. Zor bir iş değil ama nohut sayısı fazla olunca biraz zaman alıyor. Ama humusun o güzel kıvamı için bunu yapmak şart...

Tüm nohutları soyduktan sonra işin en eğlenceli kısmına geliyor sıra... Bir mutfak robotu veya blender ile, nohutları iyice parçalanana, küçük tanecikler haline gelene kadar çektiriyorum.

Buradan sonrası çok kolay, iyice ezilmiş ve ufalmış nohutları bir kaba alıp içine tahin, zeytinyağı, limon suyu, rendelenmiş sarmısaklar, kimyon, biber ve tuzunu ekliyorum. Bir çatalla iyice karıştırıyorum. Arada tadına bakarak, az gelmiş bir şey hissederseniz üzerine ekleyebilirsiniz.

Bugüne kadar yaptığım mezeler içinde açık ara en zahmetlilerinden birisi oldu humus, ama gerçekten değdi. Görüntüsüne gelince, aşağıda görebilirsiniz. Mutlaka deneyin derim, afiyet olsun :)

Babam Usülü Barbunya Pilaki

Barbunya pilaki babamın ve benim her zaman en sevdiğimiz zeytinyağlılardan birisi olmuştur. Şimdi manavlarda taze taze arz-ı endam eden barbunya da varken, hemen bir tarif vermek lazım değil mi? Babam da bunu pek lezzetli yapar, onunla ortak geliştirdiğimiz tarifi vereyim o yüzden :)

Öncelikle malzemeler:
-1 orta boy kuru soğan
-750 gr taze barbunya
-1 orta boy patates
-1 havuç
-1 çay bardağı zeytinyağı
-1 kutu domates püresi
-1-2 tatlı kaşığı acı biber salçası
-1 adet limon
-5-6 diş sarmısak
-sıcak su

Başlamak için, barbunyaları ayıklayarak içlerini yıkıyorum. Sonra küp küp kestiğim soğanı, zeytinyağının yarısının içine atarak iyice sararıncaya kadar kavuruyorum. Sınra yine küp küp kestiğim havuç ve patatesleri ekliyorum, bunları 3-4 dakika daha orta ile kısık arası bir ateşte bol bol çevirerek kavuruyorum,  sonra barbunyaları da ekleyip 1-2 dakika da tüm karışımı kavuruyorum.

Sonra domates püresi ve acı biber salçasını ve ince ince dilimlenmiş sarmısakları ekliyorum. 1-2 dakika da böyle çevirirken zeytinyağının kalanını ekliyorum. Üzerine bir adet limonun suyunu ve barbunyaların üzerini 1 parmak kadar geçecek kadar sıcak suyu ekliyorum. Burada bir püf noktası, musluk suyu yerine içme suyu kullanırsanız yemeğiniz daha lezzetli olacaktır. Biraz da tuz ilave edip (1 tatlı kaşığı kadar yeterli) tekrar biraz karıştırıp, altını biraz daha kısıp üzerini kapatıyorum.

Özellikle soğan kolay dip tutmasına sebep olabilecek bir malzeme, o yüzden ara sıra karıştırmak lazım, 4-5 dakikada bir defa yeterli olacaktır. Zaten uzun uzun karıştırmaya gerek yok, şöyle bir alt üst etmek yeterli.

Barbunyaların suyu çekilince altını kapatıyorum. Biraz soğuduktan sonra ısıya dayanıklı ve kapaklı cam bir kaba alıp, iyice soğutuyorum. Bu şekilde hazırlanmış bir pilaki, buzdolabında saklanınca tek kişiyi 3-4 gün rahatlıkla idare ediyor :)

İşte bu da görüntüsü, gerçekten nefis oldu :) İsterseniz üzerini maydanoz yapraklarıyla da süsleyebilirsiniz elbette :) Afiyet olsun!!!!

Sigara Böreği

Evren, bunu da mı yaptın? Evet yaptım, çok güzel oldu gerçekten :)

Sigara böreği, içine koyacağınız malzemelere göre lezzetli olacak bir arkadaş. Ama sadece iç malzemesi değil, yufka da çok önemli... Örneğin bugün süpermarketlerde satılan hazır üçgen kesilmiş vakumlu paketlerde satılan yufkalarla yapmanın hiç bir anlamı yok, çünkü o yufkalar son derece katkılı üretildiği için zaten sağlıksız, bir de parşömen kağıdı gibi kalın ve esneklikten uzak oldukları için börekleri sararken sürekli yırtılarak başınızı ağrıtıyorlar. O yüzden size de tavsiyem, bunların yerine günlük yufka alıp birazcık fazla zahmete girmeniz. Zaten gireceğiniz tek fazla zahmet yufka kesmek, üşenmeyin artık :)

Malzemeler bu sefer 3-4 kişiye yetecek kadar börek için...

-2 yufka
-150 gr civarı ezine beyaz peynir (bazı markaların 3 vakumlu dilimde sattıkları peynirler var, onlardan bir tanesiyle yapabilirsiniz)
-5-6 cm kalınlığında bir dilim kadar sucuk

Evet, sucuklu ve peynirli bir börek... Aslında buna çakma paçanga da diyebiliriz, pastırma genelde herkesin tercih ettiği bir gıda değil, ama az bir sucuğa genellikle itiraz gelmiyor. Hatta bu böreği yiyen şanslı kişi çok sevmişti :)

Öncelikle, peyniri bir kaba iyice ufalayarak işe başlıyorum. Sucuğu da küçük küçük küpler olacak şekilde kesip içine ekleyerek iyice karıştırıyorum.

Sonra yufkaları 8'er adet üçgen dilime bölüyorum. her bir dilime aşağıda görüldüğü şekilde iç koyuyorum, sonra önce dış kenarları içeri katlayıp, sonra börekleri sarıyorum. En son ucu yapışsın diye yanımda bulunan küçük bir kap suya yufkanın sivri ucunu bir batırıp çıkarıyor ve böreğe yapıştırıyorum.

Kızartmasına gelince, geniş bir teflon tavaya yaklaşık 1 su bardağı ayçiçek yağı koyup iyice kızmasını bekliyorum. Yağ iyice ısındığında böreklerimi içine atıyorum, yağ sıcak olunca börekler 2-3 dakikada altın rengine dönecektir, o yüzden başından ayrılmıyor ve her tarafını iyice kızarttığım börekleri pişince altına kağıt havlu serdiğim bir tabağa alıyorum.

İşte bu da böreklerin piştikten sonraki görüntüsü, inanın lezzeti görüntüsünden bile iyiydi... Afiyet olsun :)))

Közlenmiş kırmızı biber

Yine rakı sofrasına çok yakışan bir meze, bunu hazırlamak çok kolay. Sadece yine bir önceki tarifte olduğu gibi biraz közlemek için vakit harcamak gerekiyor, gerisi çok kolay...

Yine bu arkadaşı da konserve olarak alabilirsiniz isterseniz, o zaman sadece tabağa koymak yeter, ama ben soframa kendim hazırlamadığım şeyleri koymayı çok seven bir adam değilim, o yüzden bunu da nasıl yapacağınızı anlatayım o kadar yapmışken dedim :)

Yine iki kişilik bir sofraya yetecek bir ölçü ile malzemeleri verelim...

-2 adet kırmızı yağ biberi
-2 diş sarmısak
-zeytinyağı
-sirke

Öncelikle, biberleri yine köz tavasında iyice közlüyorum, burada da yine biberleri çevirirken çatal kullanmıyorum ki suyunu akıtmasın. Biberlerin her tarafı iyice közlendikten sonra, bir kaba koyup üzerini streç filmle kapatıyorum. 5 dakika sonra biberleri çok kolay bir şekilde soyabiliyorum.

Biberleri soyduktan sonra üzerinde kalabilecek yanık parçaları yıkayarak iyice ayıklıyorum. Sonra biberleri 1-2 cm kalınlığında dilimlere kesip bir tabağa alıyorum. Sarmısakları incecik dilimleyip üzerlerine ekliyorum. Yine zevkime göre birer ikişer çorba kaşığı civarı zeytinyağı ve sirke ekleyip, servis yapmadan iyice tüm lezzetler karışsın diye yaklaşık bir saat bekletiyorum... Bu kadar basit... İşte görüntüsü... Afiyet olsun :)

Yoğurtlu Patlıcan Salatası

Tamam, haklısınız, çok ara verdim. Ama bu aralar bilgisayarın başına oturacak çok zamanım olamadı maalesef. Ama bugün bir kaç tarif birden yazarak kendimi affettirmeye çalışacağım.

İlk tarifimiz, özellikle rakı sofralarının en güzel eşlikçilerinden biri olan yoğurtlu patlıcan salatası. Çok ama çok kolay bir meze, sadece patlıcanları közlemek biraz zaman istiyor, sonrası 5 dakika...

Özellikle şunu da belirteyim, daha önce de yazmıştım gerçi, benim yazdığım tarifler 2-3 kişilik sofralar için yeterli, daha fazla konuğunuz varsa ona göre miktarları ayarlamak gerekli.

Öncelikle malzemeler:

-2 adet patlıcan
-2 iri diş sarmısak
-2-3 kaşık yoğurt
-yeterince tuz
-zeytinyağı

Bu salatayı konservede satılan közlenmiş patlıcanlarla da yapmak mümkün, ama ben tavsiye etmiyorum, lezzeti kesinlikle aynı olmuyor. Onun yerine patlıcanları biraz zahmetli de olsa közlemek çok daha güzel sonuç verecektir. Aslında bu da çok kolay, bütün büyük marketlerde bulabileceğiniz köz tavalarından bir tane edinmeniz yeterli olacaktır. Köz tavası, bilmeyenler için, işte şöyle bir şey...


Bu arkadaşı daha sonra bir tarifte daha kullanacağız... O yüzden dediğim gibi, edinmekte fayda var, gayet ucuza satılıyor, Eminönü taraflarında 5 TL civarı fiyatlara bulabilirsiniz bile...

Patlıcanları orta ateşte iyice közlenene kadar bu arkadaşla baş başa bırakarak başlıyoruz. Her tarafının iyice közlenmesi için 3-4 dakikada bir çevirmek lazım, çevirirken çatal kullanmayın, delinmesin patlıcanlar :)

Patlıcanlarımız iyice közlendikten sonra yapacağımız iş, biraz soğumalarını bekledikten sonra elbette, kabuklarını iyice soyup temizlemek. Bu işi kolaylaştırmak için, bir kaba patlıcanları koyup üzerini streç filmle kapatarak 5 dakika bekleyebilirsiniz, sonrasında soyma işi daha kolay olacaktır. Patlıcanları soyduktan sonra bir de güzelce yıkayıp üzerinde kalabilecek yanık parçaları iyice temizliyorum.

Sonrası zaten çok kolay. Patlıcanları bir kaba koyup çatalla iyice eziyorum. Üzerine sarmısakları rendeliyorum. Yoğurt ve yaklaşık bir çorba kaşığı zeytinyağı koyuyorum (zeytinyağı olarak sızma zeytinyağı daha lezzetli olacaktır), son olarakta ağız tadıma uyacak şekilde tuzunu ekliyorum. Bu kadar basit.

İşte hazır olduğunda salatamız aşağıdaki gibi görünüyor... Afiyet olsun :)

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Taze bakla favası

En sevdiğim mezelerden biri fava... 

Aslında her meyhanede bulunan standart bir mezedir, ama güzelini her zaman yakalamak kolay olmuyor... Annem de çok güzel yapar favayı ama hep kuru bakladan yapar. Hazır bu aralar taze iç baklanın tam mevsimiyken, pazarda çok güzel bir iç bakla gördüm ve alıp taze baklayla fava yapmayı denemeye karar verdim. İyi de etmişim, çok iyi etmişim :)

Aslında fava çok çok kolay bir yemekmiş, bugüne kadar neden yapmadım diye hayıflanıyorum. Tek bir zorluğu var, o da iç baklaların kabuğunu soymak. Ama TV karşısında geçen bir gecede gayet güzel toplam 45 dakikada nefis bir fava hazırlamak mümkün.

Önce malzemeler:
-500-600 gr taze iç bakla
-Bir adet orta boy kuru soğan
-4 diş sarmısak
-Yeterince tuz
-Yaklaşık yarım çay bardağı zeytinyağı
-1 adet limonun suyu
-Su (içme suyu kullanın, çok daha lezzetli olur)

Hazırlanışı çok basit. Önce, hafif keskin bir bıçak yardımıyla baklaların dışına birer çizik atarak kabukları soyuyorum, ilk başta biraz sıkıcı gelebilir, ama inanın bana bütün efora değecek.

Bütün baklaların kabuklarından kurtulduğumda içlerini tencereye atıyorum, bir adet soğanın kabukarını soyuyorum, sonra boyutlarına çok takılmadan bir kaç parçaya ayırıyorum. Aynı şekilde sarmısakların da kabuklarını temizliyorum ve doğrudan tencereye koyuyorum. Üzerine tuz, zeytinyağı, ve üzerini biraz geçecek kadar su doldurup altını orta ateşte açıyorum.

Ara sıra karıştırarak 15-20 dakika kaynatıyorum. Bir çatalla karıştırıyorum ara sıra, eğer çatalla karıştırırken baklalar ezilmeye başladıysa ve suyunu da biraz çektiyse, işlem tamam sayılır.

Tencerenin altını kapatıyorum. Favanın üzerine bir limonun suyunu ekliyorum. Sonra el blenderıyla bir güzel püre haline getiriyorum. Biraz soğumasını bekledikten sonra cam bir kaba aktararak, dolaba girecek kadar soğuyunca buzdolabına atıyorum.

Eh bir kaç saat soğuduktan sonra, favamız servise hazır olacak. Bugün favayı yerken en büyük mücadelem bir duble rakı koymamak için oldu :) O derece lezzetli olmuştu... Mücadeleyi kazandım ama. :))

Dışarıda yiyeceğiniz favalar kuru bakladan yapıldığı için rengi daha beje çalar, bu taze iç bakladan mamul olduğu için rengi daha yeşile çalıyor. Eğer rengi daha açık olsun derseniz içine bir havuç atıp biraz daha uzun pişirmeyi düşünebilirsiniz, ama bence çokta gerek yok, bu haliyle son derece lezzetli...

Eh o zaman sizlere de afiyet olsun demek düşüyor bana...

13 Şubat 2012 Pazartesi

Evde Izgara'ya Giriş: Dana Pirzola

Çok uzun bir ara vermek zorunda kaldığım tariflerime geri dönüyorum yavaş yavaş... Son bir iki ay ev ve şehir taşıma işleri yüzünden biraz delice geçti ve pek bir tarif hazırlığı yapma şansım maalesef olamadı. Artık İstanbul'da yaşıyorum ve bu tabii ki daha güzel tarifler ile geri dönmek demek, çünkü bu muhteşem şehirde Ankara'da her yerde bulamadığım bir çok malzemeyi kolayca bulabiliyorum.

Geri dönüşümü benim için en önemli yemek tariflerinden biriyle taçlandırmam gerektiğini düşündüm.

Izgara... Eğer vejeteryan değilseniz kesinlikle sevdiğiniz bir pişirme tarzıdır. O yüzden bu nefis pişirme yöntemiyle neler yapabileceğimize yavaş yavaş başlayalım.

Özellikle dana eti ızgara ile çok iyi anlaşan bir arkadaşımız. Ben de bu tarif için benim favorilerimden olan Dana Pirzola'yı tercih ettim.

Izgarada et pişirmek aslında çok kolay. Hele mangal ile yapılırsa. Ama ne yazık ki her zaman mangal yakma şansımız olmuyor. Bu tür durumlarda değişik alternatifler mevcut:

-Elektrikli Izgaralar: Özellikle Philips ve Tefal gibi büyük üreticilerin ürettiği, rezistansı ızgaranın içine gömülü olan modeller, altlarındaki su hazneleriyle birlikte duman çıkarmamak iddiasında olabiliyorlar. Bu tür ızgaraların özellikle güç olarak biraz fazla elektrik harcamaları, ona rağmen et pişirmekte biraz yavaş olmaları önemli bir dezavantajları. Rezistansı açıkta duran ızgaralardan da özellikle uzak durmanızı öneririm, hiç kullanışlı olduklarını sanmıyorum.

-Izgara tavaları: Bunlar daha pratik, hem yıkama konusunda elektrikli modellere göre daha kolay yıkanabiliyorlar, hem de ocak ateşi sayesinde sıcaklıkları oldukça yukarı çıkararak pişirme hızını isteğinize göre ayarlamak daha kolay. Bunlar da çeşit çeşit, benim kesin tavsiyem biraz daha fiyatlı ve ciddi şekilde ağır olsalar da döküm demirden yapılan tavalar. Bunlar mangal ile odukça yakın bir performans veriyorlar. Benim kullandığım örneği aşağıda...



Bu tür ızgaralarda dana eti pişirmek aslında çok basit. Tek yapmanız gereken, etin pişirme öncesi üzerine çok az miktarda zeytinyağı, deniz tuzu ve çekme karabiberle iki yüzünü de bir parça tatlandırmak. Tuz konusunda da mutlaka deniz tuzu öneriyorum, rafine tuzlara göre çok çok daha sağlıklı.

Maalesef güzel ülkemizde genel alışkanlık eti çok fazla pişirmek. Aman dikkat, dana pirzola gibi bir eti çok pişirmek ciddi bir yanlış, eğer içi kanlı veya kırmızı kalan bir eti yiyemiyorsanız bu tarifi denememeniz daha doğru. Çünkü o güzelim etler, geleneksel alışkanlıklarımıza göre pişirildiğinde ne tadı kalır ne bir şeyi. O yüzden, bu şekilde pişirmeyecekseniz yapmamanız daha iyi.

Haydi başlayalım...

Etlerimizi zeytinyağı - tuz -karabiber üçlemesiyle buluşturduktan sonra ocağı harlı ateşte açarak tavanın ısınması için 2-3 dakika bekliyorum.

Tava ısındıktan sonra (bunu elinizi tavanın üzerinde bir 10 cm kadar yukarıda tutarak anlayabilirsiniz, elinizi bir kaç saniyeden sonra çekmek istediğinizde tava iyi ısınmış demektir) etleri üzerine yerleştiriyorum. Yaklaşık 1 dakika kadar sonra, yüzleri değişmeden bir 30-45 derece kadar saat yönünde eti çevirirseniz, etin üzerinde o restoranlarda gördüğünüz baklava benzeri ızgara desenlerini çıkarabilirsiniz.

Etin bir yüzü 3-4 dakika piştikten sonra tersini çeviriyorum ve bir üstteki paragrafta bahsettiğim işlemleri tekrar yapıyorum.

Eğer etiniz çok kalınsa ve yanları çok kırmızı kaldıysa, bir maşa ile tutarak yanlarını biraz ısıyla buluşturarak daha güzel bir görüntü elde edebilirsiniz.

Et piştikten sonra bir tabağa alıp, üzerine bir çay kaşığı kadar bir parça tereyağı gezdirmeyi deneyebilirsiniz. Yine bu aşamada ortadan kesilmiş bir diş sarmısağı etin üzerine kesilen yerinden bastırarak hafif bir lezzet farkı yaratmak mümkün. Bu tür bir eti patates püresi, kuşkonmaz veya mantar gibi yan ürünlerle sunmanızı öneriyorum. Tarifler bu arkadaşlar için daha sonra gelecek.

İşte etimiz piştiğinde bunun gibi görünecek. Afiyet olsun...